Deneyim Yaşamak Anlamak İçin Yeterli Değil
Proje yönetimi eğitimlerimde, deneyimli iş profesyonelleri, sıklıkla projelerinde yaşanan sorunları, başarısızlık hikayelerini anlatır. Paylaşılan sorunlar şaşırtıcı şekilde benzerdir. Benzer sorunların sürekli tekrarlanması aklıma hemen şu soruyu getirir:
Ne oluyor da son 50 yılda proje yönetimi alanında oluşturulmuş değerli bilgi birikimi, yaşanan kıymetli deneyimler organizasyonlarda değer yaratan öğrenmeyi sağlayamıyor, bilmek ve yapmak arasındaki boşluğu kapatamıyor?
Yaşamını öğretmeye ve öğrenmeye adamış Brookfield’in şu sözleri bu konuya ışık tutuyor:
“Sadece deneyimlere sahip olmak, üzerinde yeterince düşünüldüğü, anlaşıldığı veya eleştirel olarak analiz edildiği anlamına gelmez. Bu deneyimler çarpıtılmış, kendini doğrulayan, kök nedenlere inmeden, dar çerçeveden bakan, yeterince sorgulanmamış görüşler oluşturabilir.” (Brookfield, 2015).
Brookfield, bu paylaşımında esas olarak eğitim kurumlarını işaret ediyor olsa da aynı durum iş yaşamı için de geçerli.
İş dünyası 1980’lerden bu yana, projelerle fikirleri değere dönüştürme süreçlerini iyileştirmeye çalışıyor. Son yirmi yıla damgasını vuran çevik yaklaşımlar da bu çabaların sonucunda ortaya çıktı, ve arayış hala devam ediyor. Proje yönetiminde başarının tarifi kolay olmasa da, gerçekleştirilen anketlerin çoğunluğu bu görüşü destekliyor: Uçak endüstrisi gibi çok başarılı örnekler olsa da, genelde, organizasyonlar deneyimlerden ders çıkarma konusunda başarılı değil. Ülkemizde de bu konunun yeterince önemsenmediğini, göz ardı edildiğini gözlüyorum.
Tüm proje yönetim metodolojleri, yaklaşımları deneyimlerden ders çıkarmayı önemser ve bunu süreçlerle tanımlar. Proje yönetimi üzerine paylaşılan hemen hemen tüm kaynaklarda, çevik yaklaşımlarda, öğrenilmiş derslerin kayıt altına alınması, retrospektif seanslarının önemi vurgulanır, ilgili süreçler detaylı şekilde anlatılır. Her olumlu veya olumsuz deneyim, öğrenme fırsatları sunar. Ancak bu fırsatları kalıcı bir şekilde değere dönüştürmek zordur. Bu süreci bilmek, uygulamak değer yaratmayı güvence altına almaz, samimi bir çaba ve güven ortamını gerektirir.
Brookfield’in sözü, öğrenilmiş derslerle ilgili çabaların hiçbir değer yaratmayan sonuçlar da çıkartabileceğini vurgular. Başarısızlığı kabullenmek zordur, güvene dayalı bir ortamı, samimi bir çabayı ve gerçeklerle yüzleşme cesaretini gerektirir. Yapılan analizler kolaylıkla çarpıtılabilir, başarısızlığın suçu koşullara, hatta başkalarına yüklenebilir. Kimi zaman da, hatalar bilerek usulca halı altına süpürülür, organizasyon için çok değerli öğrenme ve gelişim fırsatları kaçırılır. Sonuçta, aynı organizasyonda farklı projeler benzer kök nedenlerle, beklenen değeri tam olarak yaratamadan kaynak tüketmeye devam eder.
Referans:
Stephen D. Brookfield (2015) The Skillful Teacher: on technique, trust, and responsiveness in the classroom. Published by Jossey-Bass. Third Edition